Adsız - 1. bölüm.

...Mesela eğlence?
Eğlenmek nedir sana göre? Bana pek bir şey ifade etmiyor. Eğlenmek kimine göre iki şişe bira, cips, kızlar falan, bunlardan ibaret işte. Onlara göre eğlence kavramı bunlardan oluşuyor. Yani eğlence denildiği zaman akıllarına bundan öte bir şey gelmiyor. Mesela kapasite? Onların beyninin kapasitesi bence bu kadar... gerçi bana kalırsa bu bile tartışılır. Mesela tartışmak? Şimdi bu konu fazla uzar.
Benim de çevremde öyle tip insanlar var tabii ki. O insanları bile bazen anlayabiliyorum. Ayrıca çevremdekilerin hatrı için değil sadece anlıyorum işte. Belki de herkesi anlamak istediğimden kaynaklanıyor bu. Neredeyse tüm dünyayı hem anlayıp hem eleştirebilirim. Ki bunu hep yapıyorum, ölene kadar yapacak mıyım? Her neyse. Yine diyorum bazıları için garip gelebilir fakat olması gereken de bu zaten. Bakmayın fazla karamsar olduğuma.
Eğlence anlayışı kıt olan insanları anlayabildiğimi söyledim demin. Evet bunu yapıyorum, empati yapıyorum, birileri onları ağır eleştirdiğinde, eleştirene karşı çıkmak için yaptığım bir şey bu belki de. İlla ki karşı çıkacağım, doğam böyle ne yapayım!? Bunu değiştirmeyi denedim mi? Kafamda çok soru var fakat çok üşeniyorum!
Sanırım eğlence anlayışım onlarınkinden farklı, eğlence sözcüğünü duyduğum anda aklıma birden fazla şey geliyor. Düşündüklerimi saymayı sevmem, eğer onları saysam başkalarına göre benim de eğlence anlayışım “kıt” olacak. bunu düşündüm ya, artık saymasam bile eğlence anlayışım kıt bana göre.
Diğerlerine kıt derken aslında onlara karşı duyduğum öfke için inadına bu sözü kullandım. Bana göre eğlence başka şey ve ya şeylerdir.
Bilgisayar oyunu oynamak, kahve içmek, kitap okumak, gezmek, hatta uyumak bile eğlencedir benim için! Bırak okumayı, kitap aldığımda bile eğleniyorum. Eğlenceli olduğu için eğleniyorum. “Benim için eğlence bunlar!” demiyorum, “benim için bunlar da eğlence.” diyorum. “Da” burada her şeyi değiştirdi.
Dediklerime daha çok şey ekleyebileceğim için “da”yı kullandım.
Üniversiteden arkadaşım vardı. Oda arkadaşım. Onu arasam ve sorsam “eğlence nedir senin için?” diye kesinlikle vereceği cevap “empati! İnsanları anlamak!” olacaktır. Bakın onun için eğlence, saydıklarımdan bile bambaşkadır. Ona göre insanları anlamak müthiş bir şeydir. Dünyamızın iyi olması için belki de herkes bir birini anlamak zorundadır. Gerçi zorunda mı? Bilemeyeceğim, tartışılabilir bu konu. Empati kurmak sadece dış dünya değil senin iç dünyan için de müthiş bir şeydir. Bunu her insan beceremez. Şahsen bazen zorlanıyorum ve artık, “yeter!” diye bağırasım geliyor. Anlamak yerine anlaşılmak istiyorum ancak bunu kimse yapamıyor. Onun yaptığı ise “seni anlamasalar bile sen onları anla” taktiğidir. Elbet bir gün onlar da beni anlar düşüncesi... oda arkadaşım bunu çok iyi yapıyor bana göre. Fakat kendini bir o kadar da çok kaptırıyor bu işe. Anlamak, insanları anlamak, karşılık beklemeden... bazen onu anlamıyorum. İşte o bu yüzden farklı.
Şimdi beni kim anlar? Beynimin içinde etrafa pis koku saçan çöp kutusu gibi düşünceler var, beynimi kemiriyorlar. O koku sanki parazit gibi ancak büyük parazit. Beynimin içinde düşüncelerimden faydalanarak büyüyor, geçen her günde büyüdüğü için daha çok düşünceye ihtiyaç duyuyor ve soruların içinden sorular çıkıyor. Ya da çıkarıyor. Bu bana işkence veriyor! Dayanamıyorum buna, her şey rüyamda gördüğüm gibi ikiye katlanarak artıyor. Maalesef gücüm yok! Karamsar olduğum kadar da güçsüzüm!
Güçlü olmayı denedim mi? Evet! Ancak dengesizliğim buna engel oluyor. Bir gün güçlü oluyorsam ertesi gün güçsüzleşiyorum.
Saat bilmem kaç, herkes dışarıda ve neden dışarıda oldukları hakkında hiçbir bilgim yok. Bilmiyor ve umursamıyorum da! Anlaşılmak istiyorum! Anlaşılmak! Bana ne onlardan!?
Belki de böyle dememem lazım... onlardan bir şey öğrenemek gerek, herkesten bir şey öğrenmek gerek. İyi bir şey...
Hava çok soğuk, kar yağmıyor ancak kar yağıyor gibi bir hava var. Sokak köpeklerinin sesi gelmiyor artık. Bir yerlere sığınmış olmalılar. Eski kaç derece bilmiyorum ancak köpekler bile kaçıp saklanmışsa...
O soğukta bile herkes avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ben ise evimin içinde bu sıcakta bağıramıyorum, sesim çıkmıyor. Çünkü anlaşılmıyorum. Sesimin çıktığı kadar susuyorum işte!
Anlaşılmıyorum diye kendimi yırtıyorum burada ama yaptığım bir şey var mı, anlaşılmak için? Dışarıdakiler neyi protesto ediyorlar bilmiyorum ancak onlar anlaşılmak için en azından ellerine yazı yazılmış bir iki şeylerle sokağa çıkmış bağırıyorlar.  Bense evde oturup anlaşılmayı bekliyorum. Yaptığım tek şey susmak çünkü! Neden susuyorum? Bilemiyorum ki...
Üniversitenin kütüphanesinde bana yaklaşmak isteyen kıza karşı bile suskundum. Elimdeki kitabı sorduğu halde hiçbir şey dememiştim. Öylece bakakalmıştım. Gülüp geçmişti...
Susmak da bir cevapmış aslında. Evet, evet susmak bir cevaptır!
Sokaktaki insanlar, itiraz edenler, bir avuç insan...
Pencereye yaklaşıp perdeyi yavaş el hareketiyle sola doğru çekip dışarı bakıyorum yine. Sağanak yağmur yağmaya başladı, baktığım anda oldu hem de. İnsanlar pes etmiyor, direniyorlar. Sağ tarafta polisle karşı karşıya dayanan kız. Evet, evet o. Kırmızı saçlarını arkada toplamış, aynı renkte şapka takan, soğuktan beyaz yanakları kıpkırmızı olan kız. Nefes alıp verişini hissediyorum, gözlerini görmüyorum ama eminim çok hırsla bakıyordur polise. Çünkü o pes etmiyor, bakışları karşısındakini delik deşik edecek gibi. Hissediyorum bunu.
Bir eliyle pankartı tutarken, diğer eliyle rüzgarın az kalsın savurup götüreceği şapkasını düzelttiği anda kafasını sola çevirip bana taraf baktı. Hiç dikkat etmedi bana ama artık onun yüzünü unutamıyorum. Hafızam aşırı güçlü olmalı.
Belki de sen bakma demek istiyordu bana, yerimi de belli etmemek için çok bakmadı. Doğru olabilir, geri çekileyim en iyisi. Yavaş adımlarla geriye beş adım atıp arkamı döndüm pencereye ama hala dönüp izleyesim var.
Kahve içersem oraya dönüp tekrar izleme dürtümü engelleyebilirim sanırım. Başka yolu yok çünkü. Oraya dönmemem lazım, o kız bana bakmamasıyla işaret etti. Belki ben de dışarı çıkıp onlara eşlik etmeliyim? Belki buna işaret etti? Ya da hayır. Onların neye itiraz ettiğini bile bilmiyorum. Neye itiraz ettiğimi bilmiyorsam orada donmamın anlamı da kalmaz. Lakin o kızın mavi gözlü bakışlarındaki inancı, gücü, inadı hissettim. Bana baktığı süre saniyenin binde biri olmasa bile uzaktan sezdim cesareti. Ah! Keşke bende de onun gözlerindeki cesaret olsa.

Hay aksi, daha şimdi aklıma geliyor yarım saat önce yapıp bilgisayarın yanına koyduğum kahvem. Yeniden birisini yapmak çok zahmetli değil ama üşeniyorum yine. Ama hayır, mavi gözlerde olan güç bende neden olmasın? Bir tane daha kahve alıp bu sefer bilgisayarın sağ tarafına koydum. Umarım bunu da unutmam. Soldaki de dursun orada bir şey olmaz. Aklım hala dışarıdakilerde, onları bu soğukta dört buçuk saattir dışarıda tutan sebep nedir? Araştırmam lazım. Kahveden bir yudum alıp bilgisayarda aramaya koyulmadan önce kalkıp perdeyi bu sefer daha az sola çekip son kez baktım pencereden. Bu manzarayı seviyorum nedense, gözümü alamıyorum. Bilgisayar masamı pencerenin yanına çekmem lazım.

Hiç yorum yok: